26 Ekim 2015 Pazartesi

Pisidia Yürümeleri 3


Yürüyüşümüzün 5. günü, güne Tevfik Amca'nın pansiyonunda başladık..O günkü programımızda Tevfik Amca'nın yaylası Başgölcük'de vardı.. Sabah çorbalarımızı içtikten sonra Tevfik amca ile tekrar gelmek üzere söz vererek vedalaştık..

Programda iki gün çadırlı kamp yapmak vardı, ancak meteoroloji yağmur gösterdiğinden İbradı civarında kalacak bir yer arayışına girdik ve Ormana'da Hatice Sekmen'in ev pansiyonunda yerlerimizi telefon ile ayırttıktan sonra gönül rahatlığıyla yola çıktık..

Yaylaya çıkmadan önce kanyonun hem Çaltepe, hem de Karabük Mahallesine uzanan kısmını gören manzara noktasına uğradık.. Bu nokta, özellikle bölgede offroad yapan turistlerin uğrak noktası olduğundan köyden yaşlı bir amcayı, eşeğiyle ve tahta kaşıklarıyla satışa hazır bulduk..Satışlar Euro üzerindendi:)) Amcanın adı aklımda kalmamış, ama eşeğinin adını unutmamışım. Bunda eşeğin "Karakaçan" gibi çok nadir!..:)) bir isminin olmasının payı büyük herhalde:)))



Manzara noktası diye tanımladığımız nokta da uçmak, kuşlar gibi uçmak, kanyonun derinliklerinde kaybolup, yeniden çıkmak istiyorsunuz.. Muhteşem bir yer burası.. Aşağıdaki kanyondan yakın zamana kadar geçebilen olmamış.. Biz yukarıdan bakmanın tadını çıkartıp, günün modasına uyarak selfie bile çektik:)))






Kanyon manzarası ve Kazım'ın hazırladığı Türk kahvelerimizin ardından Çaltepe-Kırkkavak üzerinden yürüyüşe başlayacağımız Başgölcük yaylasına ulaştığımızda yağmur çok fazla yağıyordu.. Arabadan inmeden Konya sınırlarındaki Derebucak mahallesinde öğlen yemeği yemeye gittik.. Açıkçası yürüyebileceğimiz konusunda pek umudumuz yoktu, çünkü havanın daha da kötü olacağı meteorolojinin uyarısıydı..

Ama öyle olmadı:)) Allah'ım yüzümüze baktı ve yemek yerken güneş açtı.. Öyle olunca şansımızı denemeye karar verip geri döndük.. Amacımız Gembos ovasına bağlanan antik yolu yürüyerek koordinatlarını almaktı..ki görevimizi başarıyla gerçekleştirip, göl kenarında kahvemizi bile içtik:))







Gembos ovasına bağlantı noktasında oluşturulmuş bir kaya geçişinin su geçişi için mi??, yol geçişi için mi??? olduğu sorusu bir araştırma konusu olarak notlarımızda yerini aldı..


Ormana'ya ancak akşam varabildik.. Ev sahibimiz Hatice Hanım bizi evin üst katında turistler için ayrılmış odalarda değil, evinde ağırladı.. Bahçesi çiçeklerle dolu.. Bir alt kotta ki kısımda ise akla gelebilecek her türlü sebzeyi yetiştiriyorlar.. Evinin kilerlerini de görmeniz lazım.. Mevsiminde olmayan hiçbir şey tüketmiyorlarmış..

Dağ eriğinden yapılmış ekşili tarhananın tadına bakamasakta, un tarhanası da çok güzeldi.. Yediğimiz kuru fasulye bile bahçenin mahsulüymüş:)) İçeride sıcacık soba yanıyordu ve günün sürprizi bu soba ile geldi!.. Sezonun ilk kestanesi:))) O kadar kestane ağacının arasında dolaştıktan, kestane hayal ettikten sonra Ormana'da kestane yiyebilmek bizim için gerçekten büyük sürprizdi...

Gece rahat bir uykunun ardından lezzetli bir kahvaltı ve evin sevimli kedisiyle günümüz başladı.. 


Hava kapalı olsa da yağmur yağmıyordu.. Ekibin yürüyüş programı o gün bitiyordu ve gece konaklamak için Side seçilmişti.. Ben yürüyüşü tamamladıktan sonra Side'de kalmak yerine Antalya'ya dönmeyi programlıyordum.. Programım Ormana'yı gezerken birden değişiverdi, çünkü geceyi geçirmek için Side yerine Ormana içinde daha özgün bir yer bulmuştuk..

Gezinirken ahşaptan sincap, kalp gibi özgün objelerin satıldığı bir işletme gördük.. Ormana Active isimli işletme bir aile tarafından işletiliyor.. Baba Ormana'lı, anne Fransız:)) Aile Ormanalıların çoğu gibi İstanbul'da yaşıyor.. Dedenin kurduğu vakıf aracılığıyla özgün Ormana evlerini onarıp konaklama amaçlı düzenlemeye başlamışlar.. Restaurant da çok iyi.. hem batılı, hem özgün.. Akşam kalacağımızı bildirdikten sonra  ayrıldık ve yürüyüşten önce Altınbeşik mağarasına uğradık..

Mağara belediye tarafından işletiliyor.. Botla mağaranın içine girdik.. tabii ki çok etkileyiciydi..

                         



Mağarayı gezdikten sonra yağmur riski olmasına rağmen şansımıza güvenerek Eynif ovasındaki Tolhan'dan aşağıdaki Kargıhan'a kadar uzanan antik yol güzergahını yürümeye başladık..

Eynif ovasını ilk kez gördüm.. Antalya'nın ne kadar muhteşem ve özel bir yer olduğunu bir kez daha fark ettim.. Toros dağlarının arasında büyük bir ova..Flora açısından çok zengin olduğu belli.. Biz sadece mantar ve çeşitli kış bitkilerini görsek de nasip olursa baharda mutlaka görmek istiyorum.. Anlatılanlara bakılırsa renk renk çiçek doluyormuş.. Ovada ayrıca otlayan yılkı atları, inekler, koyunlar vardı..




Ova, Ormana ile Başlar mahalleleri arasındaki mülkiyet davaları nedeniyle mera olarak kayıtlara geçmiş.. Otlayan inekler içinde bir gece önce kaldığımız Hatice hanımlarında inekleri varmış.. İnekler kendi kendilerine orada kalıyor, karın yağacağını hissettikleri an yine kendi başlarına evlerine dönüyorlarmış.. İneklerin kilometrelerce uzaklıkta ve dağ yollarından ulaşılabilen evlerini bulabilmeleri bizde şaşkınlık yarattı:)))

Tolhan, ovanın kenarında kurulmuş.. Şimdi oldukça harap durumda.. Antalya'yı Konya'ya bağlayacak yol da hanın yakınlarından geçiyor..



Ovanın bitimiyle birlikte antik yolu yürümeye başladık.. Başlangıç noktası ile yaklaşık 1.5 km. sonra bulduğumuz iki mil taşı Michele'yi çok etkiledi.. Hele tüm vadiye hakim bir noktadan geçişi sırasında kayaya yapılmış nişi de görünce yolun antik dönemde yapılmış bir yol olduğundan hiç şüphemiz kalmamıştı:))

Yürüyüş boyunca ıslandığımız tek nokta, tam da nişin orada tüm vadiyi izlerken geçirdiğimiz yaklaşık beş dakikalık bir zamandı:)) 







Yolun büyük kısmını Kargıhan'ın yakınlarına kadar takip edebildik.. Kargıhan Tolhan'dan farklı olarak günümüze kadar ayakta kalabilmiş bir yapı..


Kargıhan'dan sonra akşam yemeğinin hayalini kurarak Ormana'ya döndük.. Michele'nin hayali biftekti.. Veee bilin bakalım yemekte ne vardı??? "Dana biftek:))" Üstelik bir başka sürpriz de kaşarlı mantar:))) İşletme sahipleri çok ilgiliydiler... Restaurant'da yöreden kadınlar çalışıyordu.. Ertesi gün için dev bir aşure kazanı bahçede hazırlanıyordu.. Restauranttan bahsetmişken Konya/Bozkır'lı ahçısından bahsetmeden geçemeyeceğim.. Kendi kendine çalıp, oynayan, ağzında bir yeşillikle yemekleri öterek getiren, kafasında samuraylar gibi beyaz bir bandana bağlı, ilginç ötesi bir tip.. Kısacası anlatması çok zor, yaşanması gereken birisi:))

Geceyi yağmur sesi eşliğinde, içinde ahşap ocağı ve dolapları olan geleneksel Ormana evlerinde geçirdik.. Sabah yağmur hala devam ediyordu.. Aşure kazanının üzerine bir çadır kurulmuş, kadınlar malzemeleri kaynatmaya başlamıştı.. Ne yazık ki tatma fırsatımız olmadı.. Yürüyüş sona ermişti..Herkesin evine dönmesi gerekiyordu..

Yol boyu yağmur yağdı.. Yukarıdan Oymapınar Barajı ve gerilerde Manavgat sisler içerisinde görünüyordu..


Kapanış ise Aspendos Tiyatrosu ve su kemerleriydi...




1 yorum:

  1. Cesaret ve emek dolu bir hikaye, tarihe ve doğaya yolculuk... Fotoğraflar süper. Çocuklar biraz daha büyüdüğünde birkaç günde olsa senin rehberliğinde bu muhteşem anlatımı kendimiz deneyimleyerek yaşamak isterim. Teşekkürler antik şehir yürüyüşçüsü:))

    YanıtlaSil